pendik escortbostancı escortkadıköy escortankara escorthttps://100tlbonusverensiteler.comCanlı Casino Siteleriankara escortataşehir escortMebbisEvolve casinoCbet casinoHyper casinoDrift casinoBetsson casinopasgolistanbul escort bayanmarsbahiscasibom girişgrandpashabetgrandpashabetholiganbetmariobetimajbetbetgarantiholiganbetparibahisbetebetJojobet JojobetJojobet girişholiganbetbetparkbetgarantibetparkcasibom girişgaziantep escortgaziantep escorthacklinkcasibom girişcasibomjojobetjojobet girişgrandpashabet girisgrandpashabetgrandpashabetmarsbahisgüvenilir bahis siteleriasyabahis girişmarsbahisjojobetxslot girişjojobet girişsahabetcasibom girişmatbetbetpark girişonwinmatbet girişholiganbet girişjojobetcasibomcasibombetebetcasibomcasibomcasibomsahabetmarsbahisbetebetmarsbahissahabethttps://www.digitalnorthampton.com/lunabetjojobetjojobetextrabet giriş216casibomimajbetmarsbahismarsbahisjojobetjojobet girişmarsbahisjojobetmarsbahismarsbahismarsbahismarsbahis girişjojobetcasibomOnwinMaltepe otelkartal otelataşehir otelKadıköy günlük kiralık daireÜsküdar otelleriağva günlük kiralık daireMaltepe günlük kiralık dairependik günlük kiralık daireağva otelleripusulabetcasibomjojobetjojobetjojobetelitcasinodeneme bonusu veren sitelercasibomcasibomcasibomcasibomjojobetjojobet girişmilanobetMaltepe Escortcasibom girişmaltepe anal escortseocasibomcasibomcasibomcasibommarsbahismarsbahiscasibomcasibomcasibomcasibomcasibomcasibommarsbahiscasibomholiganbetcasibomcasibommeritkingjojobetcasibomcasibommeritkingsahabetjojobet girişbahsegeljojobet girişholiganbetnakitbahismatbetholiganbetjojobet güncel
Kategoriler
Aşure

Öz – Ahmet Bedii Salman

Donuk ışıkların eşliğindeki heyecanlı saatlar, o dakikanın varmasını bekliyor ve yukarıdan baktıkları kalabalığa işaret ediyorlardı. Uzun zaman sonra dışarı çıktığım için, etrafımda akan parfümleri duymanın verdiği haz iliklerime işlenmişti ve ben de saatlerin heyacanını paylaşıyordum. Şehre gelen senfoni orkestrası herkesin dikkatini çekmiş ve usulca akan monoton hayat, bir akşam için canlılığa yenik düşmüştü. Montlarının yakalarını hafifçe birleştirmeye çalışan kadınlar, kavalyelerinin koluna girmiş ve heybetli şehir oditoryumuna doğru akıntıya kapılmışlardı.

Ocakların derin ateşinin arkasında, bu ortam için özlemini dile getiren arkadaşım, şehrin heyecanını paylaşmak için bana katılmıştı. Stres ve yeteneğin iç içe bulunduğu mutfaklardan, sakin ve duygulu müziğe geçiş yapmak onun da ilgisini çekmişti. Bulabildiğimiz en güzel koltuklara oturduktan sonra akıntıyı izleyerek yaşadıklarımızı paylaşmış, orkestra şefi ile Konzertmeister’ın takdimiyle kulaklarımızı sahneye yöneltmiştik.

Küçüklüğümden beri derin bir tutkuyla bağlandığım klasik müzik beni her zamanki gibi etkisi altına almıştı. Benim için hep duyguların özünü yansıtan ve yücelten bir sanat anlamını taşımış ve yine o akan harmonide kendi benliğimi bulmama yardım etmişti. Ancak, ilk kez bu harmonik duygular sıkça yutkunmama yol açmış ve bedenim garip bir şekilde aşure istemişti. Garipsedim ve dikkatimi parçaya vermeye çalıştım.Konser bitiminde en yakın pasteneye gitme planlarımı kurduktan sonra ancak eserin yarattığı atmosfere geri dönebildim.

Neden bu klasik eser, bana aşureyi hatırlatmıştı? Sadece açlık değildi bu hissiyat, peki neydi? Arkadaşım, pasteneye yürürken bu isteğimle eğlenmiş ve sebebini o da anlayamamıştı. “Belki çok mutlu olduğun içindir” gibi yüzeysel bir sebep sunmuştu ama bu dürtü çok daha farklıydı.

Konu konserdeki bütünlük ve harmoniden açılmış ve aşure, pastaneye kadar ikinci plana atılmıştı. Çeşitli enstrumanların birlikteliği, farklı notaların uyumu ve ortaya çıkan devasa sonuç hakkında konuşmuş ve küçük elemanların öneminden bahsetmiştik. Belki de tek başına dinlense anlam oluşturmayacak notalar, birbirleriyle harmanlanmış ve ortaya harmoni çıkmıştı. Bu esnada koyu sohbet bizi pastaneye götürmüş ve heyecanla beklediğim aşure önüme gelmişti.

Onu kaşıkladığım an; bademler, nohutlar, kayısılar, buğdaylar birleşmiş ve ruhsal ihtiyacımı karşılamıştı. İşte o zaman anladım neden canımın aşure çektiğini. Harmoni sadece müzikte değil, her alanda kendini gösteren ve dünyayı güzelleştiren etmendi. Klasik müziğin özünü oluşturan harmoni, özellikle bu tatlıda kendini göstermiş ve her element birbirleriyle birleşmişti. Aşurenin sahip olduğu sembolik anlam aslında harmoni ile eşdeğerdi. Yaşadığımız evrenin özü, doğada, sanatta, insanda görebildiğimiz ve hissedebildiğimiz değer harmoniydi. Bu yüzden insanlar aşureye önem verdiler, korudular ve sahip çıktılar. Yakınlarıyla paylaşarak tatlının içindeki harmoniyi, kendi aralarında bulmaya ve yaşatmaya çalıştılar. Yıllar boyunca, keskin, yüksek, tiz notalardan çeşitli insanlar aşureyle uyum sağladılar ve harmonik bir yaşam sürdüler. Aşurenin bana verdiği şey sadece zevk değildi, aynı zamanda hayatın özünü hissettirmişti. Saatlerin heyecanla beklediği an gelmiş çatmış ve son kaşıkla yoluma devam etmiştim.

Kategoriler
Aşure

A-Şure – Ecegül Aytaç

Karantina günleri gelip günlük hayatı işgal ettiğinden beri işleri hiç yolunda gitmiyordu. Evde baktığı son kedisini kaybetmişti. Günlerce ağlamıştı ve bir dilim ekmek bile geçmemişti boğazından. 65 yaş üstüne sokağa çıkma izni verilen bir gün, komşusu ailesinden kafasını kaldırabilmişti ve beraber yürüyüşe çıkmışlardı. O gün de hiçbir şey yememişti, oğlu mesai arasında zaman bulup, eşinin “Bak annen yürüyüşlere çıkıyor bayılıp kalmasın ona yemek götür.” demesiyle ağzına birkaç lokma girebilmişti anca.

Yıllardır sokak kedilerini beslerdi. Oturduğu çıkmaz sokağa pek uğrayan olmazdı yerlisi hariç, o da fırsattan istifade sokağı kedi evleriyle döşemişti. Her sabahın köründe, kar kış dinlemeden iner kedilerine mama verirdi. Bu onun için çok kıymetli bir alışkanlık haline gelmişti, neredeyse ibadet edercesine adanmıştı kedilere. Öyle ki torununa bir gün “Annecim, ben cennete gidersem sokak hayvanlarını beslediğim için gideceğim” demişti. 2020 denilen, evinin dört duvarı arasına tıkılıp kaldığı o meymenetsiz yıl bundan da yoksun bırakmıştı onu:  hayvan düşmanı mahallelinin de karantinadan dolayı canı sıkılmış olacak herhalde, sokakta toplanan bu yüksek kedi nüfusuna kafayı takmışlardı ve muratlarına ermişlerdi. Sokakta hayvan besleyemiyordu artık, belediye o işe el koymuştu.

Bütün torunları başka yerlerdeydi, çocukları da aynı şekilde. Yalnızca, arada sırada Tekirdağ’a gidip gelen oğlu mesai arasında yanına uğrayabiliyordu. O da çok panikti. Annesine sarılmıyor, öpmüyordu. Maskesini çıkarmıyordu. İlle de balkonda oturacağız diye kadıncağızı üşümek pahasına balkona çıkartıyordu.

Muharrem ayında bir gündü, kar yağıyordu. Bu yıl ilk kez karın beyazla örttüğü şehir ona araf gibi gelmişti. Günü gelince salt alışkanlıktan aşure yapmaya karar vermişti. Şubat tatili yakındaydı, o yüzden aşureyi torunlarına saklayacaktı. Ne de olsa birkaç gün sonra onu ziyarete geleceklerdi ve o onları yemeğe boğacaktı, diye düşünüyordu Ayşe fakat bilmiyordu ki kardan yollar kapanacaktı.

Tarifi sorsalar söyleyemezdi. Otomatiğe bağlamıştı artık, yılların tecrübesi söze dile gelmeyecek bir hafızada depolanıyordu. İşte bunun verdiği rahatlık, ve pandeminin verdiği bunalımla dikkatsizce yaptı aşuresini. Önceleri ne kadar kontrolcüyse, şimdi o kadar rahattı. Malzemeleri iki kez değil bir kez yıkadı mesela. Çok kirli bir yemek olmasa da pişirirken etrafa sıçrayan muhallebiyi her seferinde önce ıslak mendille kabasını aldırıp sonra sabunlu bezle silmedi. Öylesine üzerinden geçiverdi. Meyvelerin, yemişlerin kabuklarını soyduktan sonra hemen, hiçbir yeri kirletmeden kısa süreliğine depolayacağı geçici bir çöp torbacığı edinmedi. Yemeği yaparken bile mükemmel olmak için kendini yormadı. Yemeğini önce yapacak, sonraysa dağıttığı ve kirlettiği mutfağını tertip edecekti.

Birkaç saat sonra hazırdı aşureleri. Çok güzel kokuyordu, lezzeti gözüküyordu. Fakat, o an bir şey gözüne çarptı. Daha doğrusu eksikliği battı ona: bulgur neredeydi? Koymamış mıydı yoksa? Nasıl yapabilirdi bunu? Ne kadar dikkatsizdi, böyle aşure olmaz olsundu! Gözyaşları yanaklarından ufak ufak süzüldü. Bir süre sızlandı, bir kedi gibi ağladı. Basit bir işi, aşureyi nasıl batırmıştı? O gün mükemmelliyetçiliğini bir kenara bırakacağını söylemişti ama bu çok fazlaydı. Gerçekten haddini aşmıştı bugün. Mutfak balkonuna çıktı, kedisini gömdüğü mezar saksıya uzun uzun baktı. Daldı gitti, ve her nedense rahmetli eşini de düşünürken buldu kendini. Eşiyle erken yaşta evlenmişlerdi ve falları pek tutmamıştı. Eşi pek cimri ve pimpirikliydi. Çoluk çocuk derken geçmişti zaman, eşine ve kaderine olan küskünlüğünü ve öfkesini biraz unutmuştu. Ama işte o gün, geçmişte kaç kez istemeye istemeye, öfleye püfleye ve de eşinin baskısından korkarak bulgur pilavı yaptığı günler aklına esip duruyordu.