Akşam karanlığına doğru, yine bir dönüş yolunda o gün biraz daha endişeli ama neşeyle yürüyordu. Arkasında zorlukla çektiği arabası yük ağır geldiğinde geriye düşüyor, onun ayaklarını havaya kaldırıyordu. Hop yük arabası geriye hop ayaklar havaya. Düz yolda biraz ilerleyip tekrar havaya. Tahterevalli misali bir aşağı bir yukarı. Tırmanılması gereken yokuşun başına gelince durdu. Arabayı bıraktı. Kirlerin bir tabaka daha yaptığı pantolonunun cebini yokladı. Küçük elleriyle yüzündeki teri silip, kollarını arabanın iki metal koluna uzattı. Yakalamak için biraz daha uzandı, birkaç kez zıplayıp onları yakaladığında arka tekerler hava kalkıp araba omuzlarına doğru yattı. Artık çekebilirdi. Ağır ağır çıktı yokuşu.
- Abi! Tartacak mısın?
- Boşalt lan oraya işte. İki parça kâğıt topluyorsun zaten. Ne tartması.
- Abi para?
- Yürü git hadi. Cuma alırsın paranı.
Ayaklarının ancak yarısını doldurduğu ayakkabılarının topuklarını yere çarpa çarpa, çöp yığınlarının arasından koşmaya başladı. Yola ulaştığında durup cebini yokladı. Yüzünde hafif bir tebessümle evinin yolunu tuttu. Tahta kapının paslı çengelini açıp içeri girdi. Televizyonun sesinden daha yüksek bir sesle “Ben geldim,” diye bağırdı. Her zaman olduğu gibi derme çatma lavaboda evlerindeki en iyi lüks olan kalıp beyaz sabunla ellerini yüzünü yıkadı, kokladı. Bir daha yıkadı. Üstünü değiştirmeden televizyonlu odaya girdi. Mindere yere usulca oturdu. Parlayan gözleriyle kardeşini sevdi.
- Bak sana ne getirdim.
- Hadi ne getirdin hadi hadi ver.
Cebinden çıkarttı, elleriyle temizledi, üstündeki tozları üfledi.
- Gel yaklaş bakalım. Kimseye söyleme ama.
- Tamam söz söylemem.
Pembe, beyaz benekli, biraz da lekeli tokayı onun pamuk siyah saçlarına takıp, arkasına yaslanıp televizyonu izlemeye başladı.
Hava kararmış annesiyle babası da eve gelmişlerdi. Yer sofrasında bir kap yemeğin başına oturmuş yemek yerlerken, annesinin gözü kardeşine takıldı.
- Nerden buldun o tokayı?
Duymamazlığa gelip yemeğe devam etmeye çalıştı. Küçük kızın sesini çıkartmadı.
- Kızım kim aldı onu sana? Söylesene. Oğlum sen mi aldın?
- Ben aldım. Demesiyle yüzüne tokatın inmesi bir oldu. Lokması ağzından yere düştü. Gözleri kızardı. Sustu.
- Tokaya verecek para mı var bizde. Ne sandınız kendinizi.
- Ama Ana! Ben onu çöpten aldım…
Ayşin Surlu