Elinin birini Rodin’in düşünen Adam’ı gibi çenesine, öbürünü oturduğu iskeleye dayamış, ayaklarını iskeleden denize doğru sarkıtmış öylece duruyordu. Aslında kafasından ve kalbinden geçenlere bakılırsa pek de öylesine oturuyormuş gibi değildi. Bildiği herşeyi unutmuş, tanımlayamaz, adını koyamaz, dolayısıyla da sanki yokmuş gibi hissediyordu. Ne söylese “hata”, ne başına gelirse “aptallık”, ne ters giderse “beceriksizlik”, canı dinlenmek […]