pendik escortbostancı escortkadıköy escortankara escorthttps://100tlbonusverensiteler.comCanlı Casino Siteleriankara escortataşehir escortMebbisEvolve casinoCbet casinoHyper casinoDrift casinoBetsson casinopasgolistanbul escort bayanmarsbahiscasibom girişgrandpashabetgrandpashabetholiganbetmariobetimajbetbetgarantiholiganbetparibahisbetebetJojobet JojobetJojobet girişholiganbetbetparkbetgarantibetparkcasibom girişgaziantep escortgaziantep escorthacklinkcasibom girişcasibomjojobetjojobet girişgrandpashabet girisgrandpashabetgrandpashabetmarsbahisgüvenilir bahis siteleriasyabahis girişmarsbahisjojobetxslot girişjojobet girişsahabetcasibom girişmatbetbetpark girişonwinmatbetholiganbet girişjojobetcasibombetkomdumanbetcasibomcasibomcasibomcasibombahsegelpiabellacasinobahsegelcasibomhttps://www.digitalnorthampton.com/lunabetjojobet girişjojobet girişextrabet giriş216casibomimajbetmeritkingmeritkingjojobetjojobet girişmeritkingjojobetmarsbahismarsbahismarsbahismarsbahis girişjojobetcasibomOnwinMaltepe otelkartal otelataşehir otelKadıköy günlük kiralık daireÜsküdar otelleriağva günlük kiralık daireMaltepe günlük kiralık dairependik günlük kiralık daireağva otelleripusulabetcasibomjojobet girişjojobet girişjojobetelitcasinodeneme bonusu veren sitelercasibomcasibomcasibomcasibomjojobetjojobet girişmilanobetMaltepe Escortcasibom girişmaltepe anal escortseocasibomcasibomcasibomcasibommarsbahismarsbahiscasibomcasibomcasibomcasibomcasibomcasibommarsbahiscasibomholiganbetcasibomcasibombahsegeljojobetjojobetonwincasibomdinamobetjojobet girişmatbetjojobetpiabellacasinojojobetmatbetholiganbetjojobet güncel
Kategoriler
Altın

Dede Mesleği Kuyumculuk

Kediye bokun şifa demişler göme koymuş…
Benimki de o hesap yazarsan şifa olur dendi ya…
Bas baya kal geldi.
Ama hep böyleyim ben biri bir şey yap dedi mi yapan yerlerim ağrır.🙈🤣..
tuhaf bir ayak direme…
halbuki ota boka yazmışlığım çok yeter ki konu uzamasın. Bir iki sayfaysa kelimeler uçuşur, hangisi hangisiyle takım olur, ses uydu mu? uymadıysa itinayla uydur…severim kendime yazmayı 🤗
Hele de altın dede mesleği…üç nesil rızkımızı altından kazandı ailem…ne öldü ne ondu ama orta karar bir burjuva hayati sürecek kadar esnaflık etti dedem ulusun şimdilerde köhneleşmiş pasajlarından birinde…altın aldı altın sattı…
dedem hoş adamdı…çipil mavi gözleri, küçük yüzüne heybet katan kemerli burnu, kremlediği buruşmuş elleriyle geriye taradığı pamuk beyazı saçları, her sabah tıraş ettiği bembeyaz cildi ile hayli yaşlı idi benim gözümde eh ne de olsa dede… siyah çerçeveli yakın gözlüğünün sapı kırıktı hiç niyetlenmedi bile o çerçeveyi değiştirmeye… bol pantolonu, içine soktuğu ille bir beden büyük beyaz gömleği, yeleği ve ayağında siyah mesi ile simdi bile gözümün önünde.
Hayata annesinden devşirdiği terzilik ilmi ile başladı…yook hiç öyle terzilik te ilim mi demeyin…iğneye iplik sokamayan milyonlarca insan için kuantum 101 gibi bir şeydir o eğitim 🤣🤣🤣
Büyük anne o zamanlar köyde az buçuk terziliği ile nam salmış, ananem doğmadan cibinliğini keserken kız olursa oğluna almak üzere yarım ağız bir söz almıştı.
Dedem ananeme bu sözden mi yoksa Türkan Şoray’a halt ettiren güzelliğinden mi bilinmez çok âşıktı… terziliğinin ustalık eserlerini karısına diktiği türlü entarilerle sergilemişti akraba gezmelerinde.
Sonra ulusta tam da şimdiki Atatürk heykelinin ardında bir esnaf lokantasına terfi etti…Ankaralıya Konya yemekleri yedirdi. Derken meydan istimlak edilip dükkanı yıkılınca, üç tabure zor sığan bir dükkanda senelerce yüzük sattı yeni evlenenlere. Düğüne gideceklere çeyrek, daha yakınlara gramise, artık işte o sezon hasat ne elvermişse köylüsüne, devlet ne zam vermişse kentlisine mutlu günlerin vazgeçilmezi altını sattı…
Bir o kadar da, darda kalıp da köşede kıyıda biriktirdiğini satmak zorunda kalanın, derdine ortak oldu…
Eskiden kuyumculuk esnaflıktan öte bir sırdaşlık, bir güven müessesesiydi…kimin ne aldığı da ne sattığı da, nedeni de nasılı da, o dükkanın içinde fısıldaşır o esnafın hatıratında ebediyete ulaşırdı. Kiminin gelinin beğendiğine gücü yetmez, kiminin en kıymetlisi ata yadigarı göz yaşıyla tezgaha bırakılır, kuyumcu gücüne, gönlüne ve güvenine göre alana da satana da destek olurdu…
seneler sonra hala “biz alyanslarımızı dedenden almıştık, param çıkışmamıştı da maaşını alınca getirirsin demişti” diyenlere ya da “baba yadigârını satmıştık sağ olsun saklamış durumum düzelince gittim geri aldım” diyenlere denk gelirim.
Dedem hoş adamdı…ölene kadar her gün tıraşını olup ütülü gömleğini giydi, bağını hiç bozmadan kafasından geçirdiği kravatını taktı ve oğluna emanet bıraktığı dükkânına gidip kah tezgah ardında kah tezgâh önünde bir taburede oturdu…senelerce altın aldı altın sattı, ve giderken, sapı kırık gözlüğü yanındaydı…
Gayrikabil
03.02.2021

Kategoriler
Altın

Altın Kız – Mine Kar Özbek

Sinem hayatından sessizce çıkıp giden ruh ikizinin ardından büyük bir boşluğa düşmüştü. Ruh ikiziyle beraber geçirdiği güzel anlardan ayrılmak onda kara büyü etkisi yapmıştı sanki. Kimseyle konuşmuyor, kimseye derdiyle ilgili tek bir kelime dahi söylemiyordu. Aslında bu durumdan memnun değildi. Fakat nasıl bir çıkış bulacaktı onu da yaşayarak görecekti. Aylardan mayıstı. Her yer mis gibi güllerle bezenmiş, doğa tüm ihtişamını gözler önüne sermişken o bu sebepsiz gidişin aslında gerçek sebebinin kendisi olmadığı gerçeğiyle yüzleşti. Günlerce kendisini suçlamıştı. Meğerse; her bitiş yeni başlangıçları doğuracaktı. Bu kadersel döngü Sinem için yaşanması gerekli bir süreçti. Yüreği saf bir kızdı Sinem. İnsanlara çabuk güvenir bir o kadar da hayal kırıklığı yaşardı. Her hayal kırıklığı korkusunu da tetiklemişti.

“Neyden korkuyordu?’’

Yalnızlıktan mı? Terk edilmekten mi? Sevilmemekten mi? Bu sorular beynini kemiriyordu.

Babası da yıllar önce terk etmemiş miydi? O zaman vakti gelen giderdi aslında. Birileri hayatından çıkar, başka birileri hayatına girerdi. O yüzden akışta olmak ve hayatı olduğu gibi özümsemek gerektiğini öğrenmekte geç mi kalmıştı acaba? O da herkes gibi biliyordu aslında. Yaşam, senin hayata bakışını değiştirmezsen değişmeyecekti. Hayatının en güzel farkındalığını yaşadığı ruh ikizi ondan çok uzaklara gitse bile yaşam yeni sürprizlere gebeydi. Bu karmaşık ruh hali onda belirsizlik hissini çoğaltıyor aynı zamanda fiziksel rahatsızlıklarını da tetikliyordu. İnsanlara fazla mana yükledikçe bir şeyler ters gidiyor inadına herkes ondan uzaklaşıyordu. Bu onda kaygıyı arttırıyor aynı zamanda da öfkeyi çağrıştırıyordu. Öfkeliydi. Hayata, insanlara, değer verip sonunda gidenlere, emeğini sömürenlere kısaca geçmişine. Tam mutlu oldum derken başka bir sebep yoluna çıkıyor yine tökezliyordu. Değişmesi gereken kendisiydi. Bunu artık anlamıştı.

Herkese altın muamelesi yapmanın anlamı yoktu. Doğada her şey altın değerinde bile olsa demire de ihtiyaç vardı, bakıra da. Doğası demire yakın olan birine altın muamelesi yaparsan tökezliyorsun. Bunu sonunda çok iyi anlamıştı. Aslında kendisi altındı. Başkalarına o kadar değer veriyordu ki kendi değerini unutuyordu.  Değerini hatırlatan her olay sonunda Sinem’i daha da güçlendirmeye başlamıştı. Güçlü kızdı Sinem. Artık her yaşadığı olayda kendini yargılama huyundan vazgeçip yaşamın rutinine geri döndü.

 

Mine Kar Özbek      02/02/2021

Kategoriler
Altın

Altın – Yunus Kavruk

Bir hayal vurmuştu İberya’yı, hemen sonrasında da bütün Avrupa’yı. Kimsenin henüz tam olarak nereye kadar uzandığını bilemediği, bin bir tür coğrafyaya ev sahipliği yapan, upuzun nehirlerinden yukarı çıka çıka sonu gelmeyen topraklara açılan, her keşfe çıkıldığında bir başka yabancı insan topluluğuna varılan, ve belki de o zamanın katı ve neredeyse değişmez varlık eşitsizliklerine ve sosyal sınıflarına rağmen bir avuç insana, bir başka hayatın var olabileceğinin düşünü kurduran bir kıta belirmiş ve bilinen aleme dahil olmuştu: Amerika. Ve işte bu kıtanın güney kısmında bir söylenti, rüzgârlardan hızlı bir şekilde denizleri aşarak İberya’nın maceraperest sahillerine, ardından Akdeniz’in ve Kuzey Denizi’nin ticaret limanlarına, ve son olarak da varlığının ayırdına vardığı kıta ve alem karşısında ne kadar da ufak kaldığını gören bir Avrupa’nın bütün serüvencilerine ulaşmıştı. Bir altın kraldan, altın krallıktan, hatta altın insanlardan söz ediliyordu, bir altın cennet geliyordu insanların gözlerinin önüne. Yalnızca kralın başındaki, boynundaki, kolundaki, parmağındaki altın değildi Avrupa’daki gibi, herkesin üstü başı altındı: takısı, kıyafeti, başlığı altındı, evlerinin duvarları, uzandıkları yatakları, örtündükleri kumaşları altındı, çektikleri arabaları, gittikleri yolları, birbirlerine her gün verip aldıkları altındı. Küçük fakir kıtanın gözü dönmüştü, içinde yaşadıkları cehennem hayatından bir çıkış, altından ibaret bir cennete, hep bir başka dünyada gözledikleri cennete bu hayatta ulaşabileceklerini düşündüren bir fırsat gelip insanların önüne serilmişti. O millet, bu millet dinlemedi kimse, o kayıp altın diyarı bulup ele geçirmek için yelken açtılar, akın akın Güney Amerika’nın sahillerine ulaşabilmek için rüzgârları kolladılar. Bir kısmı da ulaştı hakikaten yeşil, yaban kıtaya. Avrupa ahalisinin aşina olmadığı bin bir hastalık belasından yeterince uzun süre korunup da hayatta kalabilenler, gözüpek birliklerini toparlayıp da yağmur ormanlarına dalıyor, nereye, nasıl ve ne kadar zamanda ulaşacağı hakkında en ufak bir fikri olmadan koskoca bir bilinmeyene doğru atılıyorlardı. O ağır, nemli havasıyla yabancısına baş döndürücü bir boğulma yaşatan, yemyeşil bitkileri yer yüzeyinin her bir noktasına yayılarak birkaç metre ötesini bile gözlere zor seçtiren, bir vahşi rekabet aleminde hepsi birbirinden tehlikeli türlü türlü hayvanıyla yağmur ormanları, en korkusuz, en dayanıklı, en sabırlı kaşifleri harcıyor, harcayamazsa da rahatlıkla yıldırıyordu. Günışığından yoksun karanlık yeşil ufku gözleyerek yol almaktansa nehirlerden yukarı yolculuk etmeyi tercih edenler hiç de az değildi, ama onların haritaları da bilinmeyen uçsuz bucaksız topraklardan ibaretti, keşfettikleri de devede kulaktı. Hangi vasıtayı seçerlerse seçsinler, arar durur bir avuç kâşif, geldikleri yurtlardaki halkların zihinlerinde bile canlandıramayacakları bir coğrafyada güneş renginin peşinde kilometreler kat ediyor, kimi yitip gitmeden, fakat altın ülkeyi de bulamadan geri geliyor, kimi de kendisinden bir daha asla haber alınamayarak kendine bu ormanları mezar seçiyordu. Bir insan izi, bir yerleşim kalıntısı, bir tutam altın tozu görme umudu sanrılarını vurdukça akıllarını kaybedecek duruma geliyor, hayal ile gerçek arasında bir yolculuğa zar zor devam ediyorlardı. Birkaç böcek, birkaç kuşun sesiyle ara ara aydınlanan orman, kâşiflerin patırtısıyla kulaklarda parıldıyor, onlar yollarına devam ederken yavaş yavaş sönüyor, ve sonunda o eski kara sessizliğine bürünüyor, kimi cana hayat, kimi cana ölüm mekânı olan topraklar sustukça susuyordu.

Yunus Kavruk

Kategoriler
Altın

Altın Gülü – Levent Erim

Hayatta “alt tarafı bir soru sormak” ne kadar zor olabilir ki? Alt tarafı derken bu sorunun önce altına sonra da üstüne bakacağız. Soru bir kadına arkadaşlık teklif edebilme yani tabiri caiz ise çıkma teklifinde bulunma. Bu soruya ilk başta günümüzün trendi olan “aşağı bakmayacağız” ile değil 80 döneminin trendi olan “Kadayıfın altının kızarıp kızarmadığına bakacağız” ile çözülmesi gereken bir durum bu. Bir erkek neden alt tarafı 5 saniyelik bir soru için niye seneler boyu yırtınır ? Alt taraf demişken bu sorunun altında yatan reddedilme korkusu, utangaçlık ve kendini daima eksik görmek ve tabi çevrendekiler “sözde” en yakının olan kişiler eksik olduğun tarafını sana gösterirse bal gibi de olur. Bu olumsuz hisler ve düşünceler insanda alışkanlık yapar. Esasında bu olumsuz düşünceler sadece arkadaşlık teklifinde bulunmak isteyip bulunamama konusunda değil her konuda geçerlidir.

Pozitifin negatif olduğu bir dönemde olsak da bu tarz alışkanlıkları kırmak için negatifi pozitife dönüştürmek gerekir. Yani reddedilme korkusunu cesaretli olmaya, kendini eksik hissetme düşüncesini yeterli olduğuna dönüştürmek şart. Çünkü altın gibi değerliyiz ve değerimiz asla kaybolmaz sadece kendimize nasıl bakmayı bilmemiz gerek. altının alış ve satış fiyatı değişebilir ama insanın alış ve satış fiyatı olmaz. Altını alan ve satan insandır ama insanı satın alıp satmaya çalışan zaten insan değildir. Bunun farkında olmazsak boynu bükük solmuş bir gül gibi yaşarız. Altın gibi değerli olduğumuzu hatırlamak ve içimizdeki olumsuz düşüncelere değerli olduğumuzu kabullendirtmek gerekir. Çünkü kadayıfın altı kızardı yani vakit geldi çattı. Kendimize boşu boşuna yarattığımız sıkıntılarımızın hep üstüne baktık. Sıkıntı ve alışkanlıkların aşağısına bakınca da bu sıkıntılarında altındakilerini gördük. Bir daha aşağısına bakmayacağız.

Çünkü biz altın gibi değerliyiz ve solmuş boynu bükülmüş bir gül gibi yaşamayı bırakıp gül gibi açmamız ve açılmamız lazım.